8 Ocak 2014 Çarşamba

Facebook Kapattıran 10 İnsan Tipi

Bir önceki yazımda, "Facebook'ta aşağıdaki yazıyı gördüm geçen gün" diye başlamıştım. Bu cümlenin içinde Facebook'u görüp üyeyim sanılmasın. Üye değilim! Liste yapmak madem çok moda, ben de çok eğlenerek aşağıdaki listeyi hazırladım.

Biliyorum okuyanların büyük bölümü, siz çok seviyorsunuz Facebook'u. "Biz arkadaşlarımızla oradan haberleşiyoruz..." (Başka da bir faydası aklıma gelmedi şu an :) ) Valla sadece Facebook'tan görüşeceksek olmasa da olur öyle arkadaşlık... Cebimde telefonum, elimin altında 3G'li mailim, anlık whatsapp'ım varken Facebook artık bir artı olmasa gerek...

Kabul ediyorum, Facebook'u ben de üniversite yıllarımda çılgınca kullandım. Ama miyadını doldurduğuna inandığım 2 yıl önce de kapattım. İnanın yaptığım en güzel şeylerden biridir. Bir şey söyleyip "bence.." demek istediğimde Twitter'dayım, 100'lük 150'lik albümleri değil, öneri anlarının fotoğrafları için de Instagram'dayım. Bunlar da sosyal medyada yeterli bir alan sağlıyorlar bana. En azından şimdilik, Facebook'un durduğu yerde kesinlikle değiller.



1. Hayata gözlerini Facebook ile açanlar: Bu insan grubu, okulda, işyerinde her gün görüp sessizliğinden asosyalliğinden dolayı sohbeti merhaba-merhaba'dan ileri götüremediğiniz bir kitleydi. Facebook açılınca bu arkadaşlar okulda topluca verdiğiniz pozları çok samimiymişcesine koymaya başladılar. Bu fotoğraflara herkesten çok yorum yaptılar. Facebook'un inanılmaz aktif insanları olup adeta yumurtadan çıktılar.


2. Facebook olmadan hiç bir şeyden zevk alamayanlar: Bazı insanların hayatlarını hiç merak etmezdim, gel gör ki Facebook açıldıktan sonra bu merak etmediğim hayatların detayları bile ayaklarıma serildi. Gerçekten unutmak istediğim fotoğraflarından hayatlarının en ince ayrıntılarına kadar farketmeden vakıf oldum. Bunlar, kendilerini gittikleri her yerde işaretledi. Bir arkadaş grubuyla buluşunca muhakkak fotoğraf koydular, düğünlerini, tatillerini, doğumlarını, cenazelerini, en özel romantik anlarını boşverip Facebook'ta iki satır karaladılar. Yorumlara pelesenk olmuş "Bebek'te mojito keyfi", "Yalnızken bile eğleniyorum" (korkunç bir surat ifadesiyle çekilmiş foto eşliğinde), "Çok güzeliz" (3-4 kızın kendilerine yaptığı yorum!) hep bu kitlenin hayattan soğutan buluşlarıdır. Tabii ki aslında ne eğlenirler ne keyif alırlar, bunları yapabilseler zaten buralara yazmak zorunda kalmayacaklar... Bu kişiler 1 gün yazmadığında hayatta olup olmadıklarına dair endişe yaratıyorlar. Telaşla evine gidip kapıyı çalmadan kırıp kontrol etme hissiyatı oluşturuyorlar.


3. Aile bağları Facebook ile güçlenenler: "Necmi ağbi bak, yengemle fotoğrafınızı buldum" (buldun da biz napalım?), "Eski bayramlarda hepberaber ne eğlenirdik" (yalan!), "Güzide Teyzemin dillere destan gençliği" (göz göre göre yazmayaydın iyiydi...). Aynı evde yaşadığı annesiyle, babasıyla, kocasıyla, çocuğuyla vs. buradan yazışanlar filan... Bu takımlara biraz katlanabiliyorum, napalım insanlık bu hale gelmiş deyip geçiyorum bi yerde. Bir grup var ki hiç katlanamıyorum, kendilerini ifade edemiyor ve içimi acıtıyorlar... "Dedeciğim seni çok özlüyoruz", "Tuğrul Eniştenin büyük dedesinin kaynı öldü. Acımız sonsuzdur, cenazesine katılmak isteyenler 5 dakika sonra ... Asri mezarlığında ..." (altında 10000 tane "başınız sağolsun Ekrem." ve yaklaşık 500 like???), "Büyük nenem öldü, içim yanıyor", "Sizin hiç bacanağınızın kardeşi Suzan öldü mü? Benim bir kere öldü, kör oldum" (Cemal Süreya'nın kemikleri, bu şiirinden dolayı çok sızladı...). İşte bu noktada, lösemiyle boğuşan minikler, gencecik evladını kaybetmiş anneler, anneciğine babacığına doyamayanların hiç düşünülmediği iğrenç ortamdır Facebook. Cemal Süreya'nın büyük acısını anlattığı şiiri, siz 3 yaşındayken öldüğü için hiç hatırlamadığınız bir akrabaya veya konu komşuya adanmamalı. Bu konularda daha saygılı olunmalı, biraz olsun empati yapılabilmeli. Acınızı reddetmiyorum ama bu şekilde yaptığınız paylaşımlara katlanamıyorum...


4. Kendine has, itici Türkçesi olanlar: Kuzular, aşkitolar meşkitolar, Gösde'ler, Öske'ler, Öslem'ler, Ezgy'leri Sezgy'ler.... Onlar kendilerini biliyorlar... Ve bence tüylerimizi diken diken etmek için bile bile yapıyorlar...

5. Fotoğraf Makinasını Facebook'a Boşaltanlar: "Yurtdışına gittim!", "5 yıldızlı otelde kalabildim!", "İşe girdim çiçek geldi!", "Lüks düğün yaptım!", "Pahalı kafeye oturdum!", "Baya havalı arkadaşlarım var!" gibi gösterileriyle tanıdığımız Facebook kitlesidir. 150-200 fotoğrafı tek seferde yüklerler. 5 yıldızlı otelin lobisinde her koltuğa tek tek oturup, elinde kokteylle poz verirken hiç utanmamıştır, pencereyi açıp "Eyyy ahali, bu otelde kalmak için kaç para saydım biliyor musunuz?" diye bağırmak istediği anda ise Facebook imdadına yetişmiştir. Yoksa bu kitlede normalde utanç yoktur. Sadece Facebook'la daha geniş kitleye ulaşırlar.

6.Aradıkları övgüyü Facebook'ta bulanlar: Yıllarca bekledikleri övgüleri, işte o yandan baktıkları tuvalet aynası fotoğrafı sayesinde elde ettiler. Hayatlarında kimse onları bu fotoğrafa aldıkları 100 like kadar mutlu etmedi. İleride torunlara gösterebilecekleri en kıymetli sermaye adeta.

7. Aşkını Facebook'ta bulanlar: Esra Erol'un bu alandaki en büyük rakibi Facebook, nice aşklara aracı olmuş, şarkılara söz olmuştur. Aşkını bulanlara iyi de, bir çöpçatanlık sitesine üye olmak istemeyenler için son derece itici bir mecradır Facebook.

8. Bilgeler: Eskiden köy kahvesinde siyaset tartışanlar artık Facebook'u tercih ediyorlar. Ne fikirler ne fikirler, buradan dünya kurtaracaklar... Yerim ben onları.

9. Gizliden Laf Sokucular: Gün içinde çıkan, örneğin bir siyasi tartışmada hıncını alamayıp kendine daha fazla yandaş toplamak isteyenlerin, başkasının Facebook profilinde hazmedemediği bir şeyi dolaylı eleştirenlerin, her gün bir arada olduğu bir insanı, pis pis arkasından Facebook'ta vurabildiği insan gruplarıdır. Fecilerdir, aslında bırakın Facebook'ta günlük hayatta katlanılmaması gereken tiptir.

10. Hayal Kırıklığı Yaratanlar: F.Ö. çağlarda bazı ağır, oturaklı sandıklarım var ki, onlar büyük hayal kırıklıklarım oldular. Ah ben sizi, işinde gücünde hobisinde, bilimsel çalışmasında, gerçek (sanal olmayan) sosyal ortamlarında, başka şeye de vakit ayıramaz sanmıştım. Meğer ne ortalığa dökülme meraklısıymışsınız... Hele bunların bilgisayara yeni adapte 50-60 yaş grubu var ki, onlara ne desem az. Merakınıza yenik düşüp baktığınız bir oryantalin gençlik fotoğrafını "share" ettiğiniz güne yanarım hala, keşke geçmişe dönebilsek ama işte...