11 Aralık 2015 Cuma

Yeni Bir Fikir: Bir Şeyleri Düzene Koy!

Hayatını Planla, Verimli Ol!

Aklımda uzun zamandır bu cümleler var. Herkesin de az çok vardır eminim. Olduğumuzdan daha verimli olmayı istemek, hep yapacağım dediğimiz şeyleri bir türlü yapamamak, hiç bir şeye vakit bulamamak, neden bulamadığımızı da anlayamamak... Uzar gider bu liste.

Yazacaklarım hepinizin bildiği şeyler belki de. Ben de zaman zaman duydum bunları. Ama karar vermek önemli. Hayat geçip gidiyor, istediklerimize vakit bulmamız lazım. Hedeflerimizi gerçekleştirmek için geç değil hiç bir zaman. Son zamanlarda herkes uzman, herkes bir şeyler öneriyor. Böyle anlaşılmaktan korkuyorum. Sadece araştırdığım, hoşuma giden ve okuyunca fikir veren şeyleri toparlamak, kendime de bu yolla motivasyon sağlamak istedim.

Ben bu sene, hep yapmak istediğim bir şey için güzel bir adım atabildim. Ağustos gibiydi sanırım, Goodreads'i aktif kullanmaya başladım. Yıllık kitap okuma düzeni oluşturan bir site bu. İşin doğrusu iyi de gaza geldim! Hızlı okuyamam ama çok da okunacak kitap var önümde. Bazılarının yalnızca kapaklarını bilmekle geçip gidecek ömrüm, çünkü okumaya vakit yok deyip geçiyordum artık. Yavaş okumaya devam ediyorum, ama okumaya vakit yaratıp 5 ayda 12-13 kitap okudum. Neden? Çünkü bu site vasıtasıyla kendime hedef koyabilmiştim. İstatistiklerim vardı, nasıl okuduğumu ölçtüm, anladım, insanların nasıl da okuduğunu da gördüm sitede. Yılda 70 kitaplık hedefi olan insanları gördüm.

Demekki, ben ne kadar planlı yaşamayı sevmesem de, planlı olmakla düzeliyordu bir şeyler. Müzik aleti çalan, dansla, sporla uğraşan disiplinli ve başarılı insanları inceleyin. Başarmak için her gün "mutlaka" ve "düzenli" çalışıyorlardı. Demek hayatın sırlarından biri planlı olmaktı.


Erken Kalk!

Nil Karaibrahimgil'in oğluna yazdığı bir yazıyı okuyunca, şu cümleye bayıldım:
"Erken kalkmak kulağa berbat geliyor biliyorum ama "erken kalkan yol alır" hayatımda duyduğum en doğru şey. Bazen saat 8:30'da üç şey bitirmiş oluyorsun ve inanamıyorsun zamanın göreceliliğine."
Evet bu iş gerçekten böyle. "Vücut ritmim gece çalışıyor / gündüz çalışıyor" fikrinin ötesinde bir şey. Gece olunca, hormonlarımız bile uyumaya programlı. Gece ses çıkaramazsın, doğru dürüst iş yapamazsın. Sabahın köründe kalk ve herkesten önce bitir işini. Hava aydınlıkken, işini bitir, dışarı da çık, eve de dön. Güneşten, ışıktan enerji al. Bence sırlardan biri de bu!

Kendi Motivasyonunu Kendin Yarat!

Bu son zamanların moda laflarından belki. Ama gerçek. Kimse seni ittirmesin, birileri övdüğü için bir şey yapma, onaylanmak, para kazanmak filan güzel motivasyonlar belki. Ama yatırımı önce kendine yap. Yapmak istediğin için yap, sınırlarını, hedeflerini belirle. 

İşleri Azalt ve Hafifle!

OyuncuAnne son zamanlarda oldukça popüler. Ben de onu sevenlerden biriyim. Çocuklarına nasıl vakit yarattığını sorduklarında, günde herkes gibi 24 saati olduğunu söylemiş. Yani demiş, zannettiğiniz gibi benim 36 saatim yok. Güzel de bir sır vermiş; evde eşyaları azaltmış, böylece işleri de azalmış. Dağınıklık, evi derleyip toplamak, arada genel, arada ayrıntılı düzenlemeler yapmak vakti öldürüyor. Bu vesileyle evde kullanılmayan eşyalara el attım, dolapta durup duran şeyleri çıkardım hayatımdan, daha da çıkarıyorum. Vaktimi bunlara değil, istediğim şeylere harcayabilmek için çıkarıyorum.

Nelerle Oyalanıyorsun, Belirle ve Çıkar Hayatından!

Ben bu işlere kendimi motive etmeden önce, tam bir oyalanmacıymışım. Aynı fazla eşyayı atar gibi, vakit alan gereksiz şeyleri çıkar hayatından. Alışveriş mi, ihtiyacını belirle, belli zamanlarda gez dolaş dükkanları. Telefon, televizyon, bilgisayar mı seni oyalıyor, acilen yerine başka şey koy ve sınırını net çiz. 

Kendime Bir Defter Hazırlıyorum!
Uygun fiyatlı bir şey bulamayınca kendim hazırlayayım dedim. Meğer böyle bir şeyler yapanlar varmış. Araştırınca buluyorsun. Yıllık işlerini, hedeflerini, hayal ettiklerini oturup yazıyorsun. İsteklerin, hayata gündelik alışkanlıklar katmak da olabilir, daha büyük hedefler de koyabilirsin. Yeterki bunu ne kadar zamanda yapacağına dair süre koy kendine. Yiyeceklerini yaz, okuduklarını yaz, para durumunu yaz. Deftere her gün yaz, ajanda gibi bir şey işte. Bence çocuğunuz varsa, ona da böyle bir şeyler yapın. Kendi kendisini motive etmesi açısından da, kendine hedef koyması, düzenli olması için de çok güzel. Belki bilgisayarda da oluşturabilirsiniz. Böylece programlarla istatistik çıkarabilirsiniz.

5 Kasım 2015 Perşembe

Bir İki Bloga Saldırasım Var!

Çocuk yetiştirme konusunda yazan bazı bloglara sesleniyorum!



Dün çok meşhur bir blogda "uyku eğitimi" ele alınmış, tesadüf açtım baktım.
O da ne! Yazıyı Hitler yazsa bebekler anca bu kadar sert bir uyku eğitimi alır. Yazı adeta "1 yaşına kadar uyku eğitimi vermediyseniz zaten geçmiş ola" filan diyor. 6. Aydan sonra gece emzirilmesine de tamamen karşı. Acıkmayacak o bebek uykusunun arasında, o kadar! Uyku saati tektir ve asla bozulamaz diyor. Valla bu herhalde tamamen yapayalnız yaşıyan, her günü aynı modda geçen bir anne. Ne bir yere gidiyorlar, ne kapıyı bir çalan oluyor ve o çocuk 8 dedi mi robot gibi uykuya geçiyor. Efendim, çocuk şirinlik bile yapsa assla yumuşamayacakmışız. Uyku eğitimi her şeyden önce geliyor. Ayrıca kendi odanızda yatırmayacaksınız. Sizin odanıza gelirse kovalayacaksınız, çocuk değil sinek çünkü. Korkuları olan, endişeleri olan, hayatın başında henüz hiç bir şey bilmeyen miniklerimizden mi bahsediliyor sizce?
Neyse bu da değil takıldığım, şimdi birileri kalkıp "ama bilimsel method bu" filan diyecek. Yazının altında 127 anne "biz mahfolduk bu durumda, gitti bizim çocuk elden" diye feryat figan bağırıyor. Blog yazarımız "Evet gerçekten gitmiş sizin çocuk, yapılacak bir şey yok artık. Bu arada siz hiç mi bunları okumadınız, çok cahilsiniz keşke ölseniz" modunda takılıyor. Vay vay vay sayın seyirciler! Şimdi bu cevabı alan anne ne yapsın? En iyisi bu çocuğu versin, bir başka çocuk yapsın. Uyku eğitiminden nelere sürükler bu adamlar insanı, bilmem anlatabildim mi?

Başka bir blog emzirme de emzirme diyor. Emziremedin mi, çocuğunla bağının oluşması imkansız! Çocuğun çok sağlıksız olacak. Bütün kötülüklerin anası emzirmemek! Yine tabii ki, robot olduğumuz gerçeğiyle karşı karşıyayız. Her annenin sakince bebeğini emzireceği ortamı var, her annenin sütü adeta taşıyor, yerlere akanlar için çare düşünüyor filan. Valla arkadaşlar hayat inanılmaz karışık, keşke dediğiniz/sandığınız gibi emzirilen çocuğun hiç hasta olmaması filan gerçek olsa. Benim tanıdığım çoğu emzirilen bebek de gayet hasta oluyor. Yeri geliyor emzirilemeyen bebeğin annesiyle arası emzirilen bebekten çook daha iyi oluyor. Tamam reklamlara kanıp emzirmemezlik etmeyelim filan da bu kadar da abartıp saçmalamayalım lütfen.

Bir diğer grup "doğal doğumcular". Efendim bu grup diyor ki; ben en doğal şekilde doğurdum. Sen doğuramadın mı öyle, püüüü sana! Şimdi senin çocuğun astım olacak, senin çocuğun her türlü mikroba açık. Senin çocuğuna geçmiş olsun, kayıp gözüyle bak sen ona artık, ayrıca sen de yetersizsin tabi. Ya arkadaşım, sezeryana girmesek ölecektik o doğumu yapıcam diye ama onurlu ölecektik dimi! Sen de benim arkamdan yıllarca yas tutacaktın. Çünkü benim neşeyle çocuğumu elime alma, onu tüm sevgimle büyütebilme filan gibi hayallerim olmamalı. Ben bir robotum, çocuğum da robot ve biz doğal doğum yaparız, çocuğumuzu ilk günden odasında yatırırız, ağlarsa bile gitmeyiz yanına öyle hemen, onu çaresizlik içinde bırakırız ama kendimizle gurur duyarız ve emzirir emzirir otururuz.

Bakın ben hiç birine karşı değilim. Emzirin tabii mümkünse, doğal doğum yapabiliyorsanız ne mutlu, bebeğiniz bu çeşit bir uyku eğitimine açıksa çok güzel. Ama ölçüyü kaçırdığınızı düşünüyorum. Yeter artık, herkesin yaşamı kendisine. "Bunu yapanlar şunu gözlemliyor, yapmayanlar şunu gözlemliyor" filan deyin geçin.Niye annelerin ciğerini parçalıyorsunuz yahu? Önemli olan bebeğimizle en güzel anları yaşayabilmek, mutlu olabilmek filan değil mi? Ama yok, siz zaten kendinizden olmayanı dışlarsınız. Dışlarken de yükselir ve ayağınızın altında kalanları iyice ezersiniz ve onların yok olmasını istersiniz. Onlar sizin cümlelerinizle hiç mutsuz olmuyor, çaresizleşmiyor ve çocuklarıyla bağlarını sorgular hale gelmiyor değil mi blogger'lar? Onlara huzur verme hakkı tanımak gereksiz değil mi?

Ben neler yaptım ayrıca yazarım belki bir yazıda. Benim bunlardan hangilerini yapıp yapmadığım ne kadar önemli bilmiyorum. Anneler, bence bu blogları takibi filan bırakın ve bebekli hayatın tadını çıkarın. İnternet ortamı, hatta çok havalı sandığınız binlerce takipçili o bloglar, baskı yapan mahalle insanına dönmüş.

4 Mayıs 2015 Pazartesi

Bebeğimle İlk Tatil - Belgrad

Belgrad Kalemegdan'da günbatımı
Belgrad, bebeğim 5,5 aylıkken, ailecek yaptığımız ilk tatil olarak anılarımıza yerleşti. Lezzetli yemekleri, uygun fiyatları, sıcak insanları, yemyeşil parkları ile çok da güzel bir seçim olmuştu. Bebekle müze gezmektense ağaçların olduğu güzel bahçeleri hedeflemiştik, Belgrad çok iyi bir tercih oldu. Lafı çok uzatmadan, gidecek olanlara mini bir rehber hazırlamak istedim, umarım işinize yarar...  

Önerdiğim yerlerin haritadaki yerleri - Belgrad
Belgrad, Türkiye'den uygun fiyatlarla uçabileceğiniz, ucuza lezzetli yemekler yiyebileceğiniz, çok lüks olmayan ama gayet keyifli bir Avrupa şehri. Bebekle gezmeye oldukça uygun. Her yer park, bahçe, yemyeşil... Bebek arabasını bazı mekanlarda veya bazı kaldırımlarda düşünmemişler ama genel olarak idare ediyorsunuz. İç mekanda sigara serbest! Bazıları için güzel haber belki, ama çocukluysanız epey can sıkıcı... 
  • Taksi kullanabilirsiniz, gündüz fiyatlar oldukça uygun. Her yere taksiyle gittik. Ancak 18:00'den sonra taksiler gece tarifesine geçiyor ve çok pahalı oluyor. Sabah 10 TL civarına gittiğimiz yere akşam 50 TL ücret vererek döndük.
  • Kalemegdan Park : Osmanlı'nın Belgrad'a dayandığını yıllarca tarih kitaplarından okuyanların ilgisini çekecek tarihi bir alan, aynı zamanda kocaman bir park. Bebek arabasıyla saatlerce turladık, banklarda oturup Belgrad manzarası izledik. İçerisindeki hayvanat bahçesinin fiyatı kişibaşı 10 TL ancak bana sorarsanız gezmeye deymez. Kalemegdan'daki Terasa Restoran ise parktaki yürüyüşünüz sonrası ideal ve hoş bir yemek durağı. Bebek dostu bir restoran değildi maalesef, merdivenli girişi, alt değiştirme için bir yer olmaması vs.. Ama Belgrad'da bebek dostu bir restoranla da karşılaşmadık doğrusu. Terasa Restoran menüsü için benden bir tavsiye daha, ilk sayfada şefin önerileri bölümündeki yemekler daha iddialı. 
Kalemegdan
Kalemegdan
Terasa Restoran'da Kajmak soslu et yemeği

Terasa restoran
  • Knez Mihailova : Burası şehrin İstiklal Caddesi diyebiliriz. Otelinizi buradan ayarlayabilirsiniz. Gayet canlı ve hareketli bir cadde. Alışveriş yapabilirsiniz, kafelerde dinlenebilirsiniz. Biz burada Prince Hall Palace'da kaldık. Çok merkezi, temiz, sahipleri son derece ilgili bir otel. Booking.com'dan oldukça yüksek not almış. Fakat kahvaltısı vasat, asansörü çok eski ve bebek arabası ile binmesi oldukça zor, otel girişindeki merdivenler dezavantaj... Bebek yoksa, kahvaltı da önemli değilse öneririm, ama özellikle bebeklilere tavsiye etmiyorum.
Knez Mihailova Caddesi
  • Skadarlija : Asmalımescit tarzında, müzisyenlerin masa masa dolaştığı, uygun fiyata güzel yemek ve içki içebileceğiniz keyifli bir sokak. Biz Sesir Moj'da yedik. Belgrad'a gidip "kajmak" dedikleri tuzlu tereyağa benzer kaymağı tatmamak olmuyormuş. Etlerin üzerine "kajmak" koyuyorlar ve oldukça lezzetli, Türk damak tadına uygun yiyecekler yiyorsunuz.
  • Müzisyenlerle keyifli bir yemek - Scadarlija Sesir Moj
  • Zemun: Bu semt daha önce başlı başına bir Avusturya-Macaristan İmparatorluğu şehri imiş. Zaten gezerken dokunun farklı olduğunu hemen anlıyorsunuz. Zemun'a gidip biraz ara sokaklara dalarak yeni yerler keşfedebilirsiniz. Semtin bir pazarı da kuruluyormuş, bunu haritaya işaretledim ancak biz maalesef kaçırdık ve gezemedik. Zemun'da yemek yemek için Saran ve Reka Restoran'lar hakkında oldukça iyi yorumlar okumuştuk. Biz Reka'ya gittik ve buraya bayıldık. Sahibi, garsonlar o kadar ilgili, yemekler o kadar lezzetli, manzara o kadar harika ki buradan kanatlanarak ayrıldık. Biz sabah saatlerinde gittiğimiz için mekan boştu. Ama manzara harikaydı ve restoranın sahibi gibi tadını çıkardık. Esas akşam gitmek gerekiyormuş, eğlenceli bir canlı müzik oluyormuş. Belgrad'ın yerli hayatını tatmak için birebir bir mekan. Gittiğinizde sahibine "kısakahvemolası blog'dan selam getirdim" demeyi unutmazsanız çook sevinirim. :) 
Zemun'un ara sokakları
Zemun'un ara sokakları
Reka Restoran'da zeytinli bir meze
Reka restoran'da şahane bir tatlı su levreği
Reka Restoran'ın tatlı mı tatlı sahibesi Qoqana ve biz.
Zemun - nehir kenarı

  • Ada Ciganlija: Burası Sava nehrinin ortasında kalmış harika bir ada. Bir tatil beldesine gelmiş gibi hissedeceksiniz. Aktivite olarak yok yok! Pırıl pırıl nehirde yüzün, kafelerde canlı müzik eşliğinde Türk kahvenizi yudumlayın (bazı kafelerde "local cafe" olarak menüde yer alıyor), kano yarışlarını izleyin, golf alanlarında gezin, piknik yapın, orman havası alın, bisiklet kiralayın kısacası tüm bir günü dolu dolu adaya ayırın. Burada yapmayacağınız tek şey tuvaletlere girmek olsun :) Tuvaletler rezalet... 
Şimdi bu blogdan başka hiç bir yerde bulamayacağınız müthiş bir yer öneriyorum. Giderseniz bana yazmayı unutmayın :) Ada'nın "Ada Safari" denen bir alanı var, burada bir "Relax Restoran" var. Manzarası mükemmel, fiyatlar çok uygun, yemekler gayet başarılı. Ada Safari kısmında ormanın derinliklerine daldık, burada yaşayan halkın evleri, enteresan publar ve düğünler yapılan salonlar gördük. İlginç bir tecrübe ve mis gibi orman havası için tavsiye ederim..

Ada Ciganlija - Girişinde adanın simgesi diye düşündüğümüz bir şey; şişeden su püskürüyor.
Ada Safari'de Relax Restoran
Relax Restoran'dan gölü izlerken
Relax Restoran'dan gölü izlerken
Relax Restoran, uzaktan
Relax Restoran'dan
Relax restoran'da keyifli ve leziz bir öğle yemeği
Ada Ciganlija'nın nehre bakan kısmında keyif
Oğlumun  nehir keyfi :) 
  • Aleksandra Bulvarı ile Usce Alışveriş merkezi'ni de bir turladık. Buralarda kayda değer bir şey bulamadım. Yerel giyim mağazaları Aleksandra'da var, ama bence giyim konusunda esas cennet Türkiye. Usce ise bildiğiniz avm, bildiğiniz mağazalar, gitmeye değmez.
Aleksandra Bulvarı'nın girişi

  • Taşmeydan: Burası da yeşillik, park alanı. Hoş binalar var, bebek arabası ile turlamaya uygun.
Taşmeydan - parklar
  • Supermarket: Alışveriş yapmayı seviyorsanız, böyle bir mekan var. İçinde enteresan ıncık cıncık malzemeler ve büyük markaların eski sezonlarından vintage kıyafetler var. Kahve içip pasta yemek için de güzel bir bahçesi var. 
Süpermarket - içi
Süpermarket - bahçesi
Sonuç olarak biz Belgrad'ı sevdik. Vizesiz olması avantaj, kısacık bir haftasonuna bile sıkıştırılacak keyifli bir program yapılabilir...

2 Nisan 2015 Perşembe

Bu Sabah Yağmur Var Ankara'da...



Gözlerim dolu dolu oluyor bilinmez niye...
Cumartesi günü oğlum 5 aylık olacak. Bu 5 ayda hayatım tamamen değişti. Duruldu, güzelleşti, masumlaştı, mis gibi koktu, duygusallaştı. Çocukluk, hep geçmişte kalan güzel anılarmış ve ben oğlumun geçmişini yaşıyormuşum gibi garip bir ruh hali içindeyim. Günler bir rutin içinde ve çok yavaş gibi ama totale baktığımda (5 ay!) fena halde hızlı.

Kendime "Ben anne mi oldum şimdi?" diye sorduğumda vereceğim cevaba inanamıyorum. Ne kadar zor ve insanı tonlarca yük altında bırakan bir sıfatmış "Anne". Bugüne kadar olur olmadık şeyler için eleştirdiğim annemin, annelikte yanına bile yaklaşamayacağımı düşünüp oğlum için endişeleniyorum. Benden başka kimsenin bebeğimi besleyememesinden anlıyorum anne olduğumu çoğunlukla. Ne kadar fazla misyonla doğuyormuş bir kadın. Bugüne kadar yaşadıklarım bir yana şimdi bambaşka bir insan oldum ben sanki.





Bu sabah yağmur var Ankara'da.
Ankara'ya kar kadar yağmur da bir başka yakışır. Gri şehir esas rengine bürünür, her şey netleşir. Kadınlar topuklu ayakkabı ve şemsiyeleriyle Tunalı Hilmi'de yürür. Adamlar takım elbiseleriyle Kızılay'da otobüs sıralarına koşturur. Dolmuşlar dolu geçer, üniversiteli gençler ıslanır. Hızlı geçen bir araba, yolda yürüyen okul çocuğunu ıslatır.  Liseli bir öğrencinin içi geçer , tahtaya bakar sıkılır camdan bakar ve esner. Yenimahalle'de bir simitçi çocuk süratle tepsisini başından indirip simitlerin üstlerine poşet geçirir. Keçiören'de 5 minik kafadar futbolu bırakıp ellerini havaya açar, kafacıklarını gökyüzüne uzatır ve serseri mayınlar gibi sağa sola koşuşur. Beş aylık bir bebek, annesinin kucağında camdan dışarı baygın baygın bakar, Ankara'nın ne demek olduğunu bilmez, annesinden bir şeyler dinler, gözlerini ovalar ve yatağına bırakır bırakmaz derin bir uykuya dalar.