Bugün Türkiye'de tangoya başlamak isterseniz adım başı bir stüdyo bulabilirsiniz. Her yerde tango geceleri (milonga denir) yapılır. Karşılaştığınız her 3 kişiden biri, en azından bir kere tango dersine gitmiştir. Ben öğrenmeye başladığımda -10 sene önce- aylarca dansa benzer hiç bir şey yapmamıştık, derslerde tangoyla ilgili yapılan sohbetler bile başlı başına değerliydi. Her dersin etkisinden çıkabilmek için, en az 1gün tanırdım kendime. Bir-iki sene önce, stüdyolardan birine gittiğimde bu işin ÖSS hazırlık kurslarına döndüğünü ve hiç keyfinin kalmadığını gördüm. Hızla hareket öğretilir, siz o hareketi denemeye çalışırken, hareketin adı bile anlaşılmadaaan hemen yeni harekete geçilir. İnsanlar arasında iletişimin en yüksek olması gereken yerde, sohbet bile kalmamış, önemli olan bir derste kaç hareket öğretildiği... "Sen yaptın, öbürü yapamadı, neyse yeni hareket gelsin.. Haydi, bunu milongada soracağım..." gibi gördüğüm bir durum söz konusuydu...
Olsun, ben tangoyu, benim aklımdaki, o 10 sene önceki, beynime sihirli bir şeymiş gibi işlemiş haliyle, hala seviyorum...
7ay önce, Bangkok'ta bir gece, kaldığımız otelde tango çaldığını duydum. Deniz'le, ses ne taraftan geliyorsa, orada bir kahve içebiliriz diye düşündük. Hemen kulak kesilip, sese doğru ilerlerken bir tango posteri gördüm ve o tarafa doğru devam ettik. Ne kadar da net bir ses, acaba canlı mı diye de düşünmeye başladım. Ses giderek artarken kaynağı sonunda bulduk. Karanlık bir salonun içerisinde 15-20 dansçı vardı, evet evet, bir milongayla karşılaştık!
Ama benim yanımda ayakkabılarım yoktu. Zaten herkesin çok şık olduğu bir ortamdı. Bizi görseniz, bütün gün Bangkok sokaklarında canımız çıkmış bir vaziyetteyiz. Yine de kenardan kenardan, dansları izlemekten kendimi alamıyordum... Sonunda ayakta izlemekten vazgeçip, içim buruk, odaya çıkmaya karar verdim.
O anda arkadan biri bize sesleniyordu, yakalandık! Çok kibar bir bey ve bir bayan, "Siz tangocu musunuz?" diye yanımıza geldiler. "Evet ama çok eskidendi" dedim. Ve hemen o anda, tüm Bangkoklu tangocular bizi bir aile gibi sardılar!
Bangkok'taki tangocuların çoğu Fransızdı veya başka milletlerdendi. Dolayısıyla içeride İngilizce konuşuluyordu. Bizim Türk olduğumuzu duyunca inanılmaz sevindiler. Çünkü tango konusunda Türkiye'nin adını sıkça duyuyorlardı, inanılmaz güzel organizasyonlarımız olduğundan bahsettiler. Mutlaka katılacaklardı. Türkçe tangolara bayılıyorlardı. Bangkok'ta, Türkiye'nin tersine, tango yapan bir avuç insan vardı.
Sonra da, bizim için süpriz bir müzik çalmaya başladılar: http://www.dailymotion.com/video/x9k30b_sezen-aksu-o-sensin_music Çok çok sevdikleri ve her milongada çaldıklarını söyledikleri bu şarkıda Camille beni dansa kaldırdı. Ayağımda spor ayakkabı vardı ya hani, benim de o an, o spor ayakkabılar, işte bu kadar umrumdaydı :) Ayağım yere yapışa yapışa dansetmekten bile çok keyif almıştım. Bugün TangoBangkok'ta yer alan fotoğrafımıza her baktığımda hala, akrabalarımı bulmuş gibi sevindiğim o akşamı hatırlayıp heyecanlanıyorum... Bu arada şarkıyı tercüme etmemizi istediler, denedim ama, Sezen Aksu'nun yazdığı bir şarkıyı ne kadar tercüme edebilirsek artık :)
![]() |
Spor ayakkabıyla tango |
Dünyanın bambaşka bir köşesinde, bambaşka bir ülkenin kültürünü yaşatan bambaşka dünyaların insanlarını bir araya toplayabilen şey, Tango'nun etkileyici gücüydü. Hepimizi aynı dilden konuşturan, insana iyiki bu dansla yollarım kesişmiş dedirten bir şeydi.