4 Ocak 2013 Cuma

Hoşçakal Deme Vakti...

En son, bir yaz günüydü, evde sadece ikimiz vardık, kahve yaptım, sohbet ede ede içtik. Ben anlattım, hatta çok anlattım, o dinledi, bana hak verdi, her şeyi ve herkesi konuşup durduk. O bana hak verdikçe coştum, anlattıkça anlattım, kimlere sinir oluyorum, neleri saçma buluyorum... Aramızda iki nesil olsa da bir çok konuda hemfikirdik o gün. Arada televizyon izledik,  Cumartesi magazininin insanları da girdi sohbetimize. Eskiden yoktu öyle şeyler. Tıpkı günlük hayatta tanıdığımız bazı insanların ilk günkü hallerini aratması gibi, televizyon dünyasının insanları da iki nesil aradan sonra laçkalaşmıştı.

Ağır ağır yemek yediğim ve yerken sürekli bir şeyler anlattığım için, en sonunda sofrada yalnız kalırım hep. Herkes bu huyumdan sıkılsa da, keyifle yemek yememe bayılan biri var. Herkes kalksa da beni sofrada saatlerce yalnız bırakmayan, yaz günü, aşırı sıcak havada bile "Kızım üstüne bi hırka giy" diyen, her bulduğum güzel kolonyada "Bunu alayım, kesin bayılır" diye düşündüğüm, okuldayken sınavlarımda, çalışırken işlerimde kolaylık için sürekli duası arkamda, bayramda seyranda, en azından telefon etmemi mutlaka bekleyen biri. Her zaman kimseyi atlamadan selam söyleyecek ve benim de atlamadan iletmemi bekleyecek. Misafire salondaki bardaklardan, altında nakışlı tabağıyla su vermemi söyleyecek, ve kolonya ve çikolata ikram ettirecek. Zaten misafire hep özeneceksin, sofraların dolu dolu olacak, beş kişiye yirmi kişilik yemek yapacaksın. İyi piyaz bol yumurtalı, lezzetli yemek bol etli olacak. Kolaysa, dün pişen yemeği bugün yemeyecek kadar yapacaksın, hele misafire asla ikram etmeyeceksin. Elbiselerin altına ince çorap giymediğimde kızacak. Ne renk giydiysen boynunda ona uygun bir fuların olacak ve de tenine mutlaka bir altın değecek. O terlik yerde ters durmayacak ve geceleri tırnak kesmeyeceksin.  Eve varınca telefonunu çaldıracaksın. Onu göremesem de, dediklerini yapamasam da, bunlar hep benimle kalacak. Çünkü insanlar gitse de alışkanlıklar terketmez geride kalanı.

Ama evine gittiğimde nevresimler mis gibi, pijamalarım tertemiz ve ütülü olmayacak. Benim havlum her zamanki yerinde durmayacak. Bu sene hiç yiyemediğim gibi, bol malzemeli aşuresi kaynamayacak. "Sende nazar var, otur önüme, bir okuyayım seni" deyip yumuşacık elleriyle saçımı seve seve kimse beni uyuklatmayacak. Bayıldığım yemeği, "kabuni" 'yi seven, dünya üzerindeki son dört kişiden biri eksildi. Siyah beyaz fotoğrafların güzel kadını, eminim şu an eski formuna geri döndü. Dün akşam, kesin, kirpikleri kıvırıp, saçları bigudiyle sardıktan sonra, 40 yıllık hasretini noktaladı, pek severek anlattığı kocacığı, Vedatcığının kollarına atladı. Kimbilir, belki nikahından hemen sonra bindiği takside unuttuğu, önünde gözlerini saklayacak bir tülü olan, Beyoğlulu meşhur ustanın yaptığı şapkasını da bulmuştur!

Anneannem hiç yerinden kalkamayan, ne zaman arasam bulabileceğim tek insandı galiba, işte ben onu kaybettim. 2013'ten 2 gün aldı, sonra dünyayla vedalaştı. Son defa, ama sonsuza kadar; Hoşçakal Anneanne!

8 yorum:

pınar (gezenyer) dedi ki...

Maalesef hayatın kanunu, yaşamda ölümde gerçek.Başın sağolsun, mekanı cennet olsun...

Must. dedi ki...

Anneanneler uzakta da olsalar, yıllar da geçse, gözümüzün önünden gitmiyor. Sabır diliyorum. Mekanı cennet olsun.

İki Kum Tanesi dedi ki...

Bir gün hepimiz gideceğiz. Bunu bilmek belki bir nebze rahatlatır mı içimizi. :( Başınız sağolsun. Nur içinde olsun.

Deli Anne dedi ki...

Çok üzgünüm... Mekanı cennet, sevdikleri komşusu olsun...

kisakahvemolas dedi ki...

Cenazesinden sonra cep telefonumla yazdığım, konuların kopuk kopuk gittiği yazımı okuyup bana destek verdiğiniz için teşekkür ederim. Yorumlarınızla daha iyiyim...

ELFony dedi ki...

Ağlattın beni... Başın sağolsun... Allah sabır versin, mekanı cennet olsun..

kisakahvemolas dedi ki...

Teşekkürler Elfony...

Adsız dedi ki...

Anneannesinin pırlantası ne güzel anlatmışsın......