23 Ağustos 2012 Perşembe

KısaKahveMolası Cennetten Sunar...

Arabada müzik...
Kıvrımlı yollar.
Sol yanımızda durgun bir su, sükunet...
Bu bir göl. Karşı yakasında yemyeşilin içinde sarı, mavi, kırmızı ve renk renk evler.
Sağ yanımız yemyeşil orman, taptaze bir nefes çekersin.
Eski veya yeni, mükemmel güzellikte evler oraya buraya dağılmış.
Hepsinin balkonundaki hayatı izliyorum önlerinden geçerken.
Hepsini tanıyorum, biliyorum sanki bu insanların.
Gördüklerimi anlatınca siz de tanıyacaksınız bence.
Neyse, bugüne kadar geçtiğimiz yollardaki gibi değiliz, kalakaldık.

Siz! Dünyanın herhangi bir yerinden benim blogumu okuyorsunuz.
Belki hayatı ileri sardınız, haftasonunun gelmesini bekliyorsunuz. Belki o bile gelse farketmez sizin için, yeterki geçsin zaman diyorsunuz içinizden.

Bizse durduk. Düşündüğümüz bir kaç şey vardıysa da yok oldu.
Size hiç bu kadar güzel bir manzaradan yazmamıştım.
Ilık, bal gibi bir havada esen tatlı rüzgarda saçlarım ince ince uçuşurken; balkonumun camından aşağı sarkan pembe ve beyaz çiçeklere bakarken, tüy topağı kedicik Via önümde ense yaparken, az önce yanıma gelip "iyi geceler" diyerek aşağı fıyan yaşlı kızıl seter Ritos'un kabından içtiği suyu şapırdatışını duyarken, sessizliğin ortasındayken, bu minicik şirin otelin sahibesi yanıma gelip yeni kedisini de tanıştırırken...

Az önce yol üzerinde yanlarından geçtiğimiz evler ve o bildik insanlara geleyim.
En az 90 yaşındaki bir amca; arkadaşlarıyla oturmuş neyin muhabbetindeyse, ağzında dişi de yok, içeriye kıvrılmış dudaklarıyla kahkahayı patlatıverdi.
Biraz ileride genç kadın, göle karşı duruvermiş. Gözlüklerini çıkarıp azıcık katladı, yanağına doğru inerken eli, ağzını hafifçe aralayıp gözlüğün ucunu dişleriyle tuttu.
Sapsarı saçlı minik kız, kırmızı elbisesiyle nasılda şirin, elinde kendisinden büyük pastayla eski evin yeşil, tahta kapısını çaldı. Bence mavili kısa kollu elbisesiyle kapıyı açan bembeyaz saçlı kadın, komşu yaşlı teyzeydi.

Kilisenin çanları 10 kere çaldı. Odaya girer girmez oturdum bilgisayarımın başında.
Şimdi otelin sahibesi tatlı kadın, üzerinde damlalar toplanmış şişesiyle buz gibi şarabını paylaşabileceğini söyleyip beyaz çardağa doğru gidiyor.
"Komim" dediği yaşlı Ritos'u uyku tutmamış, tekrar geldi yanına.
Bu gece fırtına olurmuş, yoksa bu sıcağa alışık değillermiş. "En azından yağmur kesin yağacak, demedi deme." Benden bir şaşırma ifadesi - hava muhteşem bence- ve yine hızlı hızlı klavye tıkırtılarım.
Ben kalakaldım şu anda.
Resim de yok bu yazıya şimdilik.
Sonra...
Como'dayım...
Bellagio'da...

4 yorum:

Aybike dedi ki...

Bu yaziyla iptal oldum suan, sanirim mesai bitimine kadar calisamayacagim, aklim Como'da kaldi, resmen gozumun onunde canlandi manzara, bu kdr mi guzel yazilir..

kisakahvemolas dedi ki...

Aybikeciiiim keşke siz de olsaydınız, keşke...

Adsız dedi ki...

Resimler istiyoruzzzzzzzzzzzz

Murat dedi ki...

@Aybike hah buldun isten kaytaricak mazereti yine :)

gercekten super yazmissin miraycm :)