10 Eylül 2012 Pazartesi

Neden Şehirlerimizi Yenileyelim Derken Yok Ediyoruz?

Yazar Ernest Hemingway'in 1920'lerde Paris'teki hayatını anlattığı "Paris Bir Şenliktir" isimli romana şöyle bir göz gezdirseniz dahi onlarca restorant, cafe ismi bulursunuz kitapta. Eğer benim gibi bunlar ilginizi çeker ve Hemingway'in anlattığı hayatı tadmak isterseniz, St. Germain'de Les Deux Magots Cafe'ye oturur "arkamda şu ilginç Fitzgerald çifti mi kavga ediyor" diye hayal edersiniz. Roman okumak işte böyle, farklı şehirlerde farklı hayatlara sürükler, sanki oralarda tanıdığınız birileri vardır, tanıdık bildik hayatlar vardır... O zaman bir film seti içinde hissedersiniz kendinizi ve o şehrin bir ucundan tutunursunuz. Paris 200 yıllık cafe'leriyle tam da böyle bir şehirdir, her şey bozulmadan, hemen hemen o günkü haliyle sizi bekler. Bir çok şey değişmeden kalmıştır ve Hemingway'in oturduğu sandalyeye oturmak müthiş bir keyiftir.
Les Deux Magots - Paris / Saint Germain Des Pres
Ankara'ya gelirsiniz, işiniz düşer, merkezi Kızılay'a inersiniz. Çocukluğunuzun insanları zaten çoktan terketmiştir buraları. Sürekli bir boğaz temizlemeyle birlikte tükürme sesi eşlik eder yürüyüşünüze ama yılmaz devam ederseniz, elbette, şunun şurasında 1974'te yayımlanan "Yenişehir'de Bir Öğle Vakti" kitabından eser bulamazsınız. Sevgi Soysal'ın "Piknik Büfe"sinin yerinde yeller eseli neredeyse 30 yıl olacaktır. Edebiyat'la Ankara'yı anamayacağınızı, evrensel bir yolla ülkenize ilgi çekemeyeceğinizi zaten bilirsiniz. ( Bu da belki bizim yazarlarımızın işlerini ayrıca zorlaştırıyordur.) 90'larda bu kitabı okuyup Yenişehir'e giden bir çocuksanız, hayal kırıklığına alışırsınız. 2000'li yılların özensiz cafe'lerine, "sözde modern" çirkin sandalyelerine, parıldak levhalarına bakıp hızla kalabalığı terketmeye çalışırsınız. Sizi temiz alışveriş merkezleri paklamak zorundadır.

Sakarya Caddesine 1970'li yıllarda koyulan heykel - Altında yazan heykeltraşın adı okunmaz durumda. Sanırım bu civarda kalan en eski şey bu heykel.
Eskiden, özellikle çocuklara hitap eden şirin kırtasiye artık Turkcell...
Eski Akman Pastanesinin yerini Goralı almış...
Geçtiğimiz Cumartesi günü; belki aylar önce kapanmış, Kızılay'da çocukluğumdan beri değişmeyen "Akman Pastanesi"nin kapandığını görmek, yeni açılan cafe'nin çirkin döşemelerine bakmak beni gerçekten üzdü. Sakarya Caddesi'nde her diş çekimimden sonra, annemle kitap aldığımız küçük kırtasiye de kapanmıştı. Benim Kızılay'ım böylece bitmiş oldu. Roma'nın Trastevere semtinde oturan, şanslı, yaşlı kadının bana anlatıp satıcısının da onayladığı gibi "Dedemin de alışveriş ettiği şarküteri burasıydı, ben de her zaman buradan bu peyniri alırım" diyebilen var mı kimseye? Ne o kırtasiye kalmış burada, ne o güzel kalemler; ne eski vitrayları ve iskemleleriyle şirin mermer pastane, ne de güzel sosislisiyle bozası... İsterseniz tüm Kızılay size döner sunuyor, inanmayacaksınız ama 4 TL, gel abla gel...
Neyseki yeni açılan yerde Akman Bozası satılmaya devam ediyor... Yakında onu da bulamam diye, hemen aldım 1 şişe...

7 yorum:

Aybike dedi ki...

Yaa daha dun "Midnight in Paris"i izledim ve ayni dusuncelere kapildim!!! Kalp kalbe karsi bu kadar olur! :)

kisakahvemolas dedi ki...

Zaten o film insanı iyice kahrediyor... Hele İstanbul için bu fikirlere hiç kapılmamak lazım :(

Unknown dedi ki...

herşey hızlı değişiyor ankarada.değeri bilinmeyen çok şey var.

kisakahvemolas dedi ki...

Bu arada Midnight in Paris'in üzerine Paris Bir Şenliktir'i okumak süper olur...

kisakahvemolas dedi ki...

Kelebek Desenli merhaba, evet maalesef öyle. Bloguma da hoşgeldiniz bu arada :)

Adsız dedi ki...

Herşeyi çok çabuk eskitiyoruz.Birkaç sene sonra gittiğiniz yerleri tanıyamıyorsunuz.Anılarınızı tazeliyecek hiçbirşey kalmıyor.

melda dedi ki...

Ayni fikirdeyim, ama bunu degistiremiyoruz, oyle bakiyoruz sadece...