31 Mayıs 2013 Cuma

Bundan Böyle Daha Özgürüm!

Çünkü bisiklet kullanmayı öğrendim!

Bir grup bisikletliyle yola çıktığımız bir çocukluk hatırasında ben, komşumuzun kızı olan bir ablanın arkasında misafir yolcuydum. Yolculuk uzayınca, 28 numara ayaklarım yoruldu ve koyacak yer aradım. İlk gördüğüm yer, ön jantların arası oldu ve minik sol ayağımı hızlıca geçiriverdim. Abla bisikletten ayrılarak 2-3 metre önde bir yerlere fırladı, üstü başı ve pek hevesle giydiği yeni kotu paramparçaydı. Ben önce kocaman bisikletle yerde biraz sürüklendim; ayağımsa küçücük arkadaşlarımın, kuzenimin, yaralı ablanın uğraşlarına rağmen jantların arasından çıkarılamadı. İki-üç kişi beni, iki-üç kişi de bisikleti çekiyordu ama biz ayrılamıyorduk. Vakit biraz geçince benim ayağımın morluğunun da ileri seviyelere geldiğini farkettik. Küçük arkadaşlar sağdan soldan yardım aranıp koşuşmaya başladı. Evinin önünde düştüğümüz aile feryatlara kulak verip yanımıza geldi. Ne şans ki, doktor bir ailenin evinin önünde düşmüşüz. Ayağımın artık fazla morardığını görünce, evden getirdikleri bir kaç bahçe aletiyle jantları kopardılar. Jantların içinden çıkan minicik mor ayağıma bir şeyler sürüp bandajladılar. Eve bir kaç miniğin desteğiyle -biraz da abartı mıydı acaba?- seke seke yürürken "Bir daha asla bisiklete filan binmicem!" diye onlarca kez sinirle tekrarladım.

Gerçekten de üzerinden 20'den fazla yıl geçmesine rağmen hiç bisiklet sürmeye heveslenmedim, herkesin bindiği çocukluk yıllarında kimseyi izlerken özenmedim, bisiklete binmek aklıma bile gelmedi. Ne olduysa yakın zamanda oldu, kilo almaya başladığımızı farkedince, ne yapsak diye de düşünmeye başladık. Güzelim yaz aylarında spor merkezlerine kapanmaktansa, birer bisiklet alıp ferah ferah gezmek çekici geldi. Zaten uzun zamandır, yurtdışına gittiğimizde, halka açık bisikletleri sürememek kanıma dokunuyordu doğrusu. Herkes Amsterdam'ı "bisiklet şehri" diye anarken, ben şehrin bu özelliğini tamamen es geçiyordum. Bisikletle on dakikada gezilecek şehri, ben arşınlayıp vakit kaybediyordum ve daha kötüsü kaybettiriyordum.

Salı günü kendime bir bisiklet alıp, dün ilk kez deneyebildim. Yarım saat içinde bisikleti sürmeye başlamıştım! "Bisiklet aldım ama öğrenmem mümkün değil" diye herkese söylenip dururken, bunca yıllık korkuma rağmen, büyük bir tabumun yarım saatte yıkılmasına inanamıyorum! Şirin bisikletim ve acemi şoförü, artık yollarda! Site halkına duyurulur, yürürken daha temkinli olmalısınız! Henüz, önüne hızla çıkan biri olursa ne yapacağını bilemeyen, yokuşlarda "Allah Allah Allah" nidalarıyla son sürat inen, fosforlu, tam korumalı bir serseri mayın yollara düştü!

9 yorum:

Deli Anne dedi ki...

aaa ne güzel umut oldun bana, bu sıra en çok istediğim şey bisiklete binmek ve sanırım iyice ümitlendim:)

kisakahvemolas dedi ki...

Çok eğlenceli bir şeymiş sevgili Deli Anne, hele sizin çektiğiniz o güzel manzaralara çok yakışır bir de bisiklet...

Ferhat Bayram dedi ki...

yarisa varmisin :D

saka bi yana hayirli olsun senin icin

Adsız dedi ki...

Süremiyecem diye kendini şartlıyordun.Ne de güzel sürdün.
Yolun açık olsun güle güle kullan.....

Unknown dedi ki...

Merhaba benim de çocukluğumda başımdan benzer bir olay geçtiği için bisikletlere karşı mesafeliydim ama otomobilden daha iyi olduğu kesin. Darısı başıma :)

kisakahvemolas dedi ki...

Merhaba Angelic, hemen denemelisin bence, iyi ki sürüyorum diyorum :)

Deli Anne dedi ki...

Efenim merhaba gene ben, ben ciddi ciddi bisiklet istiyorum da ve sen nasıl öğrendin merak ediyorum... bana aşama aşama anlatsan belki bir faydası olur... :)

kisakahvemolas dedi ki...

Merhaba Deli Anne, tabii ne demek, elimden geldiğince anlatayım :) Benim bisikletim böyle biraz küçük yapıda, tekerlekleri de minik. Bu tekerlekler bisikletin biner binmez çok hızlı gitmesini engelliyor, bu da beni rahatlatıyordu. Tekerleklerin yüzeyle birleştiği alanın genişliği de yere daha düz basabilmesini sağlıyor, bu da bir avantajdı. Kask, diz ve dirsek korumalarımı aldım ki, işyerinde, sağda solda "bu yaşta başına iş mi arıyorsun" yorumlarından mümkün olduğunca uzak kalayım (yoksa ufak tefek yaralanmak çok da önemli değildi bana :) ). Ama fena da olmadı, kendimi iyiden iyiye güvende hissedince korku morku kalmadı. Sağ ayakla veya sol ayakla dengeye gelmeye çalışıp diğer ayağı pedala atıverme çalışmaları başladı sonra. (Ya da şöyle diyeyim, seleye oturdum, bir bacağım solda, bir bacağım sağda ayaklarımı yere koydum ve dengedeyim. Ayaklardan biriyle pedala basıyorum, diğerini de hafif havaya kaldırıyorum. Bisikleti bu şekilde biraz iletletebilirsem havadaki ayağı da pedala koymaya çalışıyorum. Bu arada, biraz da bisikletin arkasından tutarak dik kalmasını sağlamaya çalışan birinin desteği iyi olabiliyor.) İlk gün, dümdüz bir alanda denedim denedim, bir baktım 15-20. denemede üç adımlık mesafe gidebiliyorum. Sonra daha uzun da sürebildim. İkinci gün zaten mantığı kavramış oluyor insan, ama yeni baştan denge çalışmaya başlıyorsunuz. Her gün her gün sürünce bir baktım baya gidiyorum :) Ha öyle artistik hareketler filan yapamıyorum, ne bileyim ayağa kalkayım, tek sağda durup süreyim vs :)) Ama bana yetiyor. Sabah ekmek almaya kuş cıvıltıları arasında gitmek, ağaçların arasından bisikletin tatlı sesiyle geçivermek gibisi yokmuş. İskoçya'da eminim, yemyeşil tarlalar sayesinde motivasyon olarak bisiklet öğrenmek çoook daha hızlı, kullanmak çoook daha zevkli olacaktır... Çok heyecanlandım, blogunuzda bisikletli yazılarınızı görebilmeyi diliyorum! Unuttuğum noktalar olmuşsa yine yazışalım mutlaka, umarım işinize yarar...

Deli Anne dedi ki...

Çok çok teşekkür ederim, demek yazmak ne önemli diyorum bir kez daha... eğer ben senin bu postunu okumamıl olsaydım inan aklıma gelmezdi bisiklet için çabalamak... şimdi daha cesaretle yaklaşıyorum ama henüz sadece yaklaşıyorum.. bisiklet arayışındayım... bi de illa cangıllı olsun diye deli ettim kocamı:) efenim vintage olsun sepeti olsun, hollanda tipi olsun diye diye :) olacak inşaallah youtube dan videolarını da izledim, heyecanlı ve azimliyim:)